HAİN

Alarcın, hemen Şifa'nın yanına eğilerek yaşıyor mu diye kontrol etti. Yaşadığını görünce şükretti. Karnından bıçaklandığını anladığı Şifa'ya ilk yardım yapmak için çadırı aramaya başladı. Etrafı aradı, taradı. Sonunda aradığı malzemeleri bulup Şifa'ya ilk yardım uygulamaya başladı. O an gördü ki Şifa'nın ellerine kan değil kırmızı boya bulaşmıştı. Üstelik, sanki karnından hançer yiyeceğini biliyormuş gibi üzerini kalın kumaşlarla kapatmıştı. Fakat hançer darbelerinden biri kumaşın olmadığı tarafa gelerek karnını yaralamış ve muhtemelen bundan dolayı bayılmıştı.

Mevcut durumun analizini yapan Alarcın, sinirlendi. Bu işte bir gariplik vardı. Belli ki biri onu öldürmeye çalışmış, o da bunu bildiğinden dolayı kendini ölü gibi göstermeye çalışmıştı. Öyleyse Şifa ayağa kalkıp neler olduğunu anlatana kadar bu oyun devam etmeliydi. 

Bir yandan kaşlarını çatıp gözünden yaşlar damlattı. Diğer yandan erlere haber verdi. Çağrısına kulak verip gelen kadın erler, az önce yanında bulunan, güvenilir erlerdi. Onlara Şifa'nın öldüğünü yaymalarını, onu öldüren kişiyi bulmaları için etraftaki kişilerin ne yaptıklarına dair soruşturma yapmalarını söyledi.  Kadın erler, Alarcın'ın dediklerini onaylayıp çadırdan çıktılar.  

Biraz sonra Gök Sultan, Gülbahar, Eçine ve Hüma ağlayan gözlerle çadırdan içeriye girdiler. Onlar gelir gelmez Alarcın, oyun yapacağını onlara anlattı. Her biri oyunlarına uyacak şekilde sesli bir biçimde öldüğüne dair ağıtlar yakmaya başladı. 

Onlara durumu anlatan Alarcın, bir yandan çadırın içerisinde üzülürmüş gibi sesler çıkarırken diğer yandan Şifa'yı iyileştirmek adına elinden geleni yapıyordu ki gözü bir anlığına yerde boş duran şişelerin yanındaki içi dolu şişelere gitti. Bu şişelerin çadırında olması, üstelikte ayak altında olması Alarcın'ın dikkatini çekti. Çünkü Şifa, bu tarz şeyleri hep kendi aralarında Şifahane dedikleri çadıra getirirdi. Çadırında kalan şişeler ise her zaman boş olurdu. Hatta bunun muhabbetini bile yapıp şakalaşmışlardı bile. Fakat bu şişe, yarısına kadar doluydu.

Öte yandan Alarcın'ın nereye görmek için onun baktığı yöne bakan Gök Sultan, şişelerin içerisindeki sıvıları tanımış gibi yüz ifadesine büründü. Alarcın almadan şişeleri yerden aldı. Şişeleri tek tek açıp hafifce içini kokladı. Böylelikle onlardan birinin öldürücü bir zehir diğerinin ise onların halsiz olmasını sağlayan zehir olduğunu anladı. Bunu Eçine ile birlikte onların obalarında da yaptıkları çeşitli karışımlardan anlamıştı. Zira onların obasında bitki ile şifa ya da zehir yapma konusunda Eçine en önde geliyordu. Gök Sultan bildiklerini Alarcın'a aktardığı esnada Şifa uyandı. Zar zor da olsa olanları orada bulunanlara anlattı. O an öğrendiler ki bu durum Gülnur'un başının altından çıkmıştı.

Şifa'nın yaralanma sebebi zehir olayını çözmüş olmasıydı. Gülnur'un çadırında şişeler içerisinde zehir yapmaya yarayan bitkilerden azar azar bulmuş, bunlarla zehir yapıldığından emin olmak içinde kimseye fark ettirmeden test yapmak üzere bu otlardan toplamaya ormana gitmişti. Fakat ormanda gezerken Gülnur'u adamları ile konuşurken görmüştü.

Gülnur, adamları ile adım adım ilerlediklerini, başaracaklarını konuşup onları motive etmiş, elindeki zehir şişelerini gömeceği esnada orada bulunan diğer erlerin onları birinin izlediğini söylemesiyle onları izleyen Şifa panik olup oradan kaçmıştı. Ama düşürdüğü ot şişesi sayesinde Gülçiçek, onun olduğunu anlamış, zehir şişelerini gömmeden onun peşine düşmüştü. Düşmüştü ama Şifa zeki kızdı. Ne yapacağını çok iyi bilmişti.

Obaya geldiklerinde Şifa, ilk olarak çadırına girmişti. Daha öncelerden Gülnur'un kendi başına yaptığı talimleri gözlemlemiş, genellikle talimlerde hedeflerin karnına ard arda darbe yapmaktan zevk aldığını öğrenmişti. Bu bilgiye dayanarak 'Muhtemelen beni öldürmeye çalışıp, suçu üstüme atacak. Öldürmek için darbe yaptığı yer ise karnım olacak.' diye düşünmüştü. Bu yüzden çadıra girdiği gibi kıyafetinin içinden karnının üstüne bıçak darbelerini en az hasarla atlatacağı kumaş parçaları koymuştu. Eline de kırmızı boya sürüp beklemeye başlamıştı. Tam kendini hazırladığı an ise Gülnur çadırdan içeriye girmiş, o daha konuşmaya fırsat bulamadan tam düşündüğü gibi yapmıştı. Karnına ard arda hançerini sokmuş, o hançeri karnına sokunca hızlıca kırmızı boyalı eliyle karnını tutmuştu Şifa. Ölüyormuş gibi hareket yapmaya başlamıştı ama o an son bir darbe daha yemişti karnına. Bu seferki kumaş parçalarının olduğu tarafa gelmemişti. Bu nedenle bıçağı yediği gibi bayılmıştı. Onca darbeden sonra öldüğünü düşünen Gülnur ise zehir şişelerini çadırına bırakıp oradan kaçmıştı.

Olanları Şifa'dan dinleyen Alarcın'ın aklına tam o anda bir plan geldi. Haini kendi silahıyla vuracaktı. İçlerine Adsız'ı hainliğe meyilliymiş gibi yollayıp zamanla Korkut'la dost olmasını sağlayacaktı. Bu biraz uzun sürecekti belki ama sonuç kesin olacaktı. Kendi erlerinden birini yollayamazdı çünkü onların içlerinde hain kim bilmiyordu. Bu işin tek güvenli çaresi Adsız gibi duruyordu. Planını orada bulunanlara anlattı Alarcın. Annesi onayı vermesinden sonra konuşan Gök Sultan, bu planın güzel olduğunu, o halde şimdi Şifa'yı hain olarak belleyip bir şekilde onu oba dışına çıkarmaları gerektiğini söyledi.

Alarcın, onun dediğine uyarak şişeleri elinde çadırın dışına çıktı. Ahaliye seslendi. Onlara hainin bulunduğunu, onu öldüren iş birlikcisinin aramaya devam edilmesini, toy yapılarak bu durumun herkes ile konuşulacağının ahaliye söylenmesini iletti.

Yemi yuttuklarını zanneden Gülnur, yemi yutmuş, gerçekleri bilmeden keyfi yerine gelmişti. Sabırsızlıkla toya katılmak için beklemeye başlamıştı. Şimdi sıra bir kurban seçip onu öldürerek tüm işi o yapmış gibi göstermeye gelmişti. Daha hesabı bitmemişti Gülnur'un. Hepsini tek tek toprağa gömene kadar durmayacağına ant içmişti. Beyinin intikamını alacaktı.

Aradan kısa bir süre geçmişti ki gerekli açıklamaların yapılması adına kadınlar için bir çadırda erkekler için de hemen yanındaki çadırda toy toplandı. Bu esnada da Şifa dikkat çekmeyen, güvenilir erlerle gizlice oba dışına çıkarak obaya yakın mağaralardan birine saklandı. Mevcut plandan Adsız ve İrice'nin haberinin olunması sağlandı. Plana göre Adsız ile İrice'nin ilk tartışması da burada olacaktı.

Planlandığı gibi de oldu. Kadınlar tarafında hainin Şifa olduğu söylenip Gülnur'u rahatlattı Gülbahar. Erkekler tarafında da hain açıklandıktan sonra İrice ile Adsız arasında tartışma çıktı. Tartışma bitmesine müteakip toy bitmeden, Adsız toydan ayrıldı. Bunu fırsat bilen Korkut, toy bitince Adsız'ın yanına gidip onunla konuşmaya başladı. Böylelikle planın ilk aşaması tamamlanmış oldu.

2 ay sonra...

Toyun üzerinden tam iki ay geçmişti. Bu süre içerisinde Adsız, kendini Korkut'a ve Gülnur'a sevdirmişti. Öte yandan Gülnur ise bir kurban seçip tüm olayı onun üzerine atmış, Alarcın kurban seçtikleri kişiye planlarını anlatınca zehir olayı da kapanmıştı. Buna ek olarak Korkut'un aksine Gülnur, ilk kırk gün kadar Adsız'ı test etmiş, sonunda aynı hedef doğrultusunda olduklarına o da inanıp ona ilerideki günlerde yapacağı büyük planını anlatmıştı. Gülnur planı ona anlatınca bunun oyun olup olmadığından emin olmak için bir müddet kimseye bir şey söylememiş, fakat oyun olmadığından emin olunca kimseye fark ettirmeden planı Alarcın'a anlatmıştı. Alarcın'da o güne hazır olduğunu, o güne kadar yerini korumasını ona söylemişti ona. 

Adsız'ın anlattığı plâna göre Gülnur, civardaki en güçlü eşkiya grubuyla anlaşmıştı. Bu anlaşmaya göre gecenin bir saatinde herkes uyurken bu eşkiya grubu sadece Gülbahar, Gök Sultan ve İrice ile Hüma'nın kaldığı çadırlara saldıracaktı. Böylelikle o, Mehmet'in ailesinden, Adsız ise sözde İrice'den intikamını alacaktı.

Nihayet toy üzerinden geçen iki ayın sonunda Gülnur için büyük planın uygulanacağı gün gelmişti. Bugün çoğu Gülnur'un ayarttığı erler obanın güvenliğini sağlayacak, plana göre bu gece eşkiyalar rahatça obadaki belirlenmiş çadırlara saldıracaklardı. Gülnur Adsız'a, bekledikleri günün geldiğini, bugün uyumadan hazır olmasını ve eşkiyalarla yönergeleri onun vereceğini söyledi. Adsız da onu onaylayıp ilk iş kimseye görünmeden saldırı günün bu gün olduğunu Alarcın'a söyledi. Söylemesine müteakip akşama kadar talimlerine devam etti.

Gece olmuştu. Gülnur'a göre herkes uyumaya çekilmişti. Planlarında bir aksaklık olursa diye Korkut'u alıp obayı gören, kendine inanan erlerinin orada gözcülük yaptığı uzak bir yere çıkıp beklemeye başladı. Adsız ise başta onların yanına gitse de Gülnur'un ona görevini hatırlatıp bu işi ondan başka kimsenin yapamayacağını, ona güvendiğini söylemesiyle tekrar obaya geri dönüp eşkiyaları beklemeye başladı. Gülnur'un erleri onu gözlediği için onun yerini Alarcın'a söyleyemiyor, bu durum canını sıkıyordu.

Biraz sonra eşkiya grubunun obaya gizlice yanaştığını görüp yanlarına gitti. Onları bölerek gidecekleri çadırları gösterdi. Hepsi saldıracakları çadırların önüne geldiklerinde Adsız çadırlardan içeriye girerek sessizce saldırın talimatı verdi. Eşkiyalar, talimata uyarak içeride onları hazır bekleyen erlerden habersiz çadırlardan içeriye girdiler. Fakat içeriye giren kimse bir daha dışarı çıkamıyordu. Bu durum içlerinden bir tanesini şüphelendirdi. O da diğerleri gibi çadıra girecekmiş gibi ağır ağır ilerlerken birden hızlıca içeriye bakıp dışarı çıktı. İçerideki hazır erleri görünce "Tuzak" diye bağırıp kaçmaya başladı. Derken Adsız onu yakalayıp boğazını kesti. Bunu gören diğer eşkiyalar tuzak olduğundan emin olup oradan ayrıldılar. Erler de hızlıca çadırlarından çıkıp onların peşine düştü.

Adsız ise hemen İrice'nin yanına gidip Gülnur'un obaya uzak mesafeden onları izlediğini, peşine düşmelerini söyledi. İrice onu onaylayınca zaman kaybetmeden atlara binip Gülnur'un peşine düştüler.

Gülnur olanları gördükten sonra Adsız'a o kadar süre güvenmeyip sonradan güvenmesine lanet okudu. Çok sinirliydi. Bu planı da onu hedefine ulaştıramamıştı. Yapılacak son bir planı kaldı Gülnur'un. Gök Sultan'ın obasına gidecek, hainlerin bu obada olduğunu söyleyip iki obayı birbirine kırdıracaktı.

Oradaki erlerine hemen hazırlanmalarını söyledi. Erleri hazırlanıp atlarına biner binmez hep birlikte gecenin karanlığında ormanda kayboldular.

Adsız ve İrice oraya geldiğinde artık çok geçti. Gecenin karanlığında iz süremezlerdi. Sabahı beklemek zorundalardı. Elleri boş şekilde Alarcın'ın yanına döndü Adsız ve İrice. Alarcın onları boş görünce kaçtığını anlayıp sinirlerine hakim olamadı. Aylarca hain olmasını ispatlamak için beklemişlerdi. Beklemelerinin sonunda ise Gülnur ve oğlu hain erlerin bir kısmıyla beraber kaçmış, elleri boş kalmıştı...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top