BULANIK
Havada hafif, kuru bir esinti, mavilerin arasından sıyrılan kara kargalar, ufukta uzun, beyaz bir sis tabakası...
Dexter ayağını yere her sürttüğünde çarpışan çakıllar, ellerini jilet gibi kesen kasım soğuğu, gencin gözüne yapışan bir bukle saç...
" N'aber depresif çocuk! "
Dexter sırtında bir ağırlık hissetti, üzerine sinen tanıdık kokuyu alınca da sırıttı. " Natie..."
Nate zaten Dexter'ın iki katıydı, onun üzerine atlaması da pek hoş olmuyordu.
Dexter'a "depresif çocuk" diye seslenen çocuk, Fred, iki metre boyuyla arkasından kuzenleri Potter'ları sürüklüyordu. Fred'in yüzü epey ilginçti, annesi Afrika kökenli iken babası İrlandalıydı.
Alt dudağı kalın, üst dudağı ince ve kıvrımlıydı. Geniş, hafifçe ayaklarına bakan bir burnu, yine geniş, çillerle kaplı çenesi ise elmas biçimi yüzüne cuk diye oturmuştu. Öbür Weasley'lerden farklı olarak saçları biraz daha kirli bir kızıldı, teni ise biraz daha esmer. Hafif çekik gözleri de bal rengi, her an her yeri tarıyordu.
Hemen arkasındaki James Sirius, biraz daha tıknazdı. Dikdörtgen biçimi gözlükleri upuzun, çilli burnunun üzerine oturtulmuştu. Onun da kirli kızıl saçları vardı dikdörtgen biçimi çehresini saran. Her zamanki gibi dağınıktı ve James, saçlarıyla oynayabilmek için her zaman bir pay bırakırdı.
Boyu normale nazaran biraz daha kısa olmasına rağmen yine de Dexter'dan birkaç santimetre daha uzundu, bu da pek sinir bozucu bir durumdu.
Ağabeyinin cesur adımlarını takip eden Albus ise ondan bir yaş daha küçüktü. Yine de ondan daha zeki ve mantıklı bir gençti. Boyu daha uzundu, biraz fazla cılızdı ama idare ederdi. Cesareti her zorluğu devirmeye yeterdi.
Badem biçimi, parlak yeşil gözlerini dağınık kömür karası saçlarının arkasında saklıyordu her zaman. Tıpkı Nate gibi.
Nate biraz ilginç bir tipti. Tuhaf bir biçimde inanılmaz zekiydi, uzun boylu ve yakışıklıydı. Kuzguni saçları omuzlarına kadar dökülürdü dağınık bir biçimde. Onun gözlerinin yeşili Albus'unkisilerden bile daha canlı ve parlaktı. Bilmediği dil, çalamadığı enstruman, söyleyemediği şarkı yoktu. Her şeyi yapabilirdi, fazla süper bir yaratıktı.
Dexter mı? O... Nefes alabiliyordu, yürüyebiliyordu ve şeyden hoşlanırdı... Yemekten. Eh, bu kadar galiba?
Yok canım, Dexter da birkaç özelliğe sahipti. Mesela, kafasının taşıyamayacağı kadar fazla miktarda kabarık, kıvır kıvır saçları vardı. Yanaklarının ve burnunun üzerinden belli belirsiz çiller seçilebiliyordu. Kahve gözleri fıldır fıldır dönerdi her zaman. Ufak tefek, cılız bir şeydi işte.
Eh, o da bir şey...
Bir de dünyadaki en ahmak, en sinir bozucu, en tuhaf kız kardeşe sahipti. Amy ondan bir yaş daha küçüktü ama boyundan büyük belalara yol açıyordu. Boyundan demişken, Dexter'dan daha uzundu ama neyse...
Bu altı genç gayet sıradan gözükmelerine rağmen aslında çok farklılardı diğerlerinden. Onlar büyücülerdi, Amy de bir cadı. Yalan değil, gerçekten de büyü yapabiliyorlardı. Hatta bir büyücülük okuluna gidiyorlardı ve oradaki salak insanlara katlanmak zorundalardı.
" Dex, saat beş yönü, senin kıvırcık orda." dedi Fred. Kolunu Dexter'ın omzuna koyunca Dexter kendisini daha da küçük hissetti.
Bir yandan da ölümüne kızarıyordu. Sanki... Sanki midesinde kelebekler uçuşuyordu. Sarhoş gibi hissetmeye başladı; o kocaman, saman sarısı saç yığınını biliyordu. Hatta o saçlara dokunmak istiyordu... Saçların ardındaki güzel yüzü görebilmek istiyordu... Bir saniye daha...
" Kes sesini." dedi Dexter biraz daha kızararak. James bir kahkaha patlattı,
Nate ise onun koluna sertçe vurdu.
" Bırak çocuğu, zaten şu anda yerin dibine girmiş baksana!" dedi yarı fısıldar, yarı tıslar bir sesle. Dexter o anda Hufflepuff'ların empati yeteneğine şükretti.
James darbe alan kolunu ovuşturdu. " Ayy, Natie sakin vur biraz!"
Dexter ise onu aldırmıyordu. Gözleri bir o saç yığınına kayıyordu, bir de bomboş duvarlara. O kız ne zaman yüzünü o tarafa çevirse, Dexter anında duvarlara bakmaya başlıyordu.
Lyvia... Neden bu kadar tatlıydı ki? Lyvia... Neden bu kadar güzeldi ki? Lyvia, Lyvia, Lyvia...
" Hey aşk çocuğu, izninle derse yetişeceğiz." dedi Fred Dexter'ın kafasına güzelce bir şaplak indirerek. Neyse ki kabarık saçları darbeyi yüzde seksen engelliyordu.
" Tamam, sus!" dedi Dexter, o kadar kızarmıştı ki bunu rahatça hissedebiliyordu, yüzünü saklamakla yetindi yol boyunca.
İki Hufflepuff, iki Gryffindor Bitkibilim'e doğru yol aldılar. Bir dördüncü sınıf olan bir Albus hariç, o iki ders üst üste iksir için zindana indi.
Derste Madam Sprout, Kediotu'nun nasıl düzgün bir biçimde toplandığını gösterdi. Ders gayet kolay geçti aslında, özellikle de Hufflepuff'lar için. Hufflepuff'ların Ortak Salon'u da zaten Kediotu ile doluydu. Slytherin'lerinkisi gibi zincirlerle değil.
Seralardan ayrılırlarken, Lucy Weasley gözlerine çarptı. Lucy fazla uzun boylu, iskelet gibi incecik, geniş ve sivri çeneli, küçücük dudaklara sahip, altıncı sınıf bir Hufflepuff'tı. Yürürken gökdelen gibi uzun bacakları yere narin narin konardı, koyu kahverengi saçları da sırtında dalgalanarak zıplardı.
Lucy kocaman gözlüklerinin arkasından hafifçe tebessüm etti ve oğlanlara el salladı. Dexter başıyla hafifçe selam verdi, Nate "Selam! " diye bağırdı ve Fred sırıttı.
" Selam inek kuzen. " dedi devasa adımlarla ona yaklaşarak. Lucy gözlerini devirdi, kuzeninin kafasına kitap geçirdi ve seralara doğru yürümeye başladı.
" Of, bu sene S.B.D. var. " dedi Nate Lucy'nin arkasından bakarak. Dexter ona hayretle baktı.
" Sen, hani fazla zeki olan koca kıçlı şahıs, sınava çalışman gerektiğini mi düşünüyorsun yoksa? Daha geçen sene konuları bitirdin! Lucy'den bile daha ineksin!" dedi Dexter. Nate hafifçe kızardı, ensesini gergin gergin kaşıdı. " Şey- Çalışmakta fayda var... " dedi. Dexter inanamayarak gözlerini devirdi, sarı-siyah atkısını düzeltti ve arkada kalmamak için adımlarını hızlandırdı.
James arkada bir küfür savurdu. " İksir var be. Slughorn'dan nefret ediyorum." dedi saçlarıyla oynayarak.
Fred uzun uzun ofladı, sonra da ani bir biçimde durdu. İki metre boyuyla bir çocuğu ezmişti.
" Ah-Pardon Scor." dedi kocaman elini uzatarak. Scorpius Malfoy biraz ürkerek elini uzattı, ayağa kalktı ve lacivert - gümüş renkli kravatını düzeltti.
" Önemli değil." dedi belli belirsiz. Yere düşen kitaplarını topladı, hızlı adımlarla uzaklaştı.
" Ah, iksirin güzel bir tarafı var..." dedi James çapkın çapkın sırıtarak. " Slytherinler ile."
" Bunun nesi güzel?" dedi Fred kuzenine tepen bakarak. James gerindi, dişlerini göstere göstere " Lindsay." dedi. Fred ve Dexter ofladılar, Nate suskun suskun yoluna devam etti.
" Ne yani? Kız çok güzel. Sırf sizin kız arkadaşlarınız yok diye böyle davranıyorsunuz!" dedi. Nate başını havaya kaldırdı. " Ama onda beyin yok. Onu sırf güzel diye seviyorsun. James, bu 'aşk' değil, zevk uğruna bir kızı kullanma."
James güldü. " Sen sanki aşktan çok anlıyorsun da..." dedi arkadaşına küçümseyici bir bakış atıp. Nate kararlı adımlarla yere bakarak yürümeye devam etti, adımları hızlanmıştı.
" Kapa çeneni." dedi Dexter arkadaşını savunurcasına. " Bence senden daha iyi biliyor."
James durdu. " O kimseyle çıkmıyor ki... " dedi. Nate de durdu, James'e baktı ve gayet açık ve net bir bimde cevap verdi: "Canın cehenneme! "
Dexter arkadaşının çok hızlı öfkelenebildiğini biliyordu, onu sakinleştirmek için bir köşeye çekti. Fred ikisine de el sallayıp James ile İksir'e gitti.
" O salağı dinleme." dedi Dexter. " Yenilgiyi kabul edemiyor." Nate duvara çökünce Dexter da aynısını yaptı.
" O-o bilmiyor, değil mi? Kimseye söylemedin, değil mi? " diye sordu Mate gergim gergin. Dexter başını onaylarcasına salladı. " Sen istemeden söylemem. Asla." dedi
" Özür dilerim- yine gereksiz yere sinirlendim. Sadece-başım ağrıyor." dedi bir süre sonra. Dexter onu ayağa kaldırdı, beraber Kehanet'e doğru yol aldılar.
İkinci katın koridorunda pek de iç açıcı olmayan bir manzara ile karşılaştılar: Yu Yang ve onun pis suratı. Etrafı Slytherin'li kızlarla doluydu ve bacak bacak üstüne atmış, keyif çatıyordu. Dexter'ı görünce küçümseyici bir bakış attı.
" Bakın kim gelmiş, bulanık çocuk değil mi bu? Oo, yanında da saçaklı Livingston!" Nate huzursuzca elini ensesine kondurdu, Dexter'ı kolundan tuttu ve kulağına: " Kavga çıkartmak için elinden geleni yapıyor, sus ve yürümeye devam et!" diye fısıldadı.
Yu Yang ayağa kalktı, kravatını düzeltti ve iki gence doğru yürümeye başladı. " Şu Fred denen ucube devin seninle neden takıldığını şimdi anlıyorum, onun da annesi bir bulanık ya... Pis, kanı bozuk Weasley'ler... "
" ONU TEKRAR DESENE! " diye kükredi Dexter, eğer Nate onu boynundan kavramasaydı kesinlikle o pis sıçanı yere devirirdi.
Birden Yu Yang yere kapaklandı, pantolonu aşağıya doğru indi ve Yang'in boxer şortu tüm koridora sergilendi adeta. Dexter Yang'in arkasına baktı, kız kardeşini görünce ilk defa rahatladı.
Amy elinde asası ile kapkara gözlerini Yang'e dikmişti. Her zaman dağınık olan topuzu şimdi daha da dağılmıştı.
" Güzel bacaklar, Yang." dedi Amy. Nate güldü ve ıslık çaldı. Çevredekiler de uyum sağladılar.
Yang yerde pantolonu ile boğuşurken onun etrafındaki kızlar panikle etrafında koşuşturmaya başladılar.
" Amy," dedi Dexter kardeşiyle gurur duyarak. " sanırım ilk defa yararlı bir şey yaptın."
Amy muzipçe gülümseyince elmacık kemiklerinin olduğu yerden adeta yanakları fışkırdı, badem biçimi gözleri kısıldı. Zafer edasıyla kahverengi saçlarını çilli yüzünün önünden çekti ve asasını cübbesine koydu.
Dexter Alexis Lee'nin dünyasına hoş geldiniz.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top