BAYAN MIRILDAK'TAN MEKTUPLAR
" Sakın şu odaya girmeyin, Vic ile Teddy yiyişiyorlar." dedi James arkasındaki kapının kolunu sanki pis bir şeymiş gibi kendisine doğru çekerken. Kapı, kapanırken hafifçe gıcırdadı.
" Odalara girmeden önce kapıyı çalmaz mısın?" diye sordu Nate gözlerini kitabından ayırmadan. James kollarını iki yana açtı. " Sen de kitabınla ilişkiye girerken başka bir odaya geçmez misin?" dedi.
Nate gözlerini kitabından hâlâ ayırmamıştı. "Dex, lütfen." dedi gözünü kırpmadan. Dexter eline Nate'in kitaplarından bir tanesini aldı. "Zevkle." dedi ve kitabı arkadaşının kafasına geçirdi.
James haykırmakla anırmak arasında bir ses çıkarttı ve başını ovuşturmaya başladı. Anne ve babasının hemen arkasında olduğu gerçeğini umursamayarak, aynı küfürü beş-on kez bağırarak tekrarladı.
" James!"
Mrs Potter'ın otoriter sesi ve bakışları, oğlunu susturdu.
" Sanki siz hayatınız boyunca hiç kullanmamışsınız gibi..." diye mırıldandı James. Mrs Potter tek kaşını kaldırdı. " Konuşmana dikkat et bay'ım, bir kere sen her dakika küfür ediyorsun ve yemin ederim, o orta parmağını havada görmediğim tek bir gün yok!" dedi sert bir şekilde. Her kelimeden sonra, James biraz daha küçüldü sanki.
" Çocuğa çok yükleniyorsun Ginny, hem o da haklı. Biz de az kullanmadık." dedi Ron Weasley kız kardeşine. Mrs Potter parmağını erkek kardeşinin göğsüne bastırdı:
" Biz derken içinde sadece sen varsın. Ayrıca başkalarının da kullanması bunun iyi bir davranış olduğunu göstermez, ve bırak da kendi çocuklarımı kendim yetiştireyim!" cevabını yapıştırdı Mrs Potter. James arkadan: " Yürü be anne!" diye seslendi. Mrs Potter ona dönüp: " Sen sus, yat zıbar haydi!" diye bağırdı. James, eğer bu mümkünse, daha da küçüldü.
Karısının yanında ufalmış Mr Potter, onu yatıştırmaya çalıştı. Omuzundan kavradı, bir koltuğa oturttu ve yoktan bir bardak su var edip ona verdi. Mrs Potter, alevli bir tanrıçaya benziyordu.
Biraz daha oyalandıktan sonra yukarıya çıktılar. Saat çoktan 12'yi geçmişti.
" Noel bitti yaa. Neyse, hediyelerimiz var artık. Bundan sonra bütün o büyülere rağmen kopya çekebileceğim!" dedi James elindeki Kopyacı Göz'ü incelerken. Albus derin bir nefes aldı. "James, sus. Merlin'in iç çamaşırları aşkına sus artık!" dedi kıpkırmızı kesilerek.
James durdu, kardeşine uzun uzun baktı. " Sesin mi çatallaştı ya senin?" diye sordu. Albus, ağabeyini itti.
" Ne var be!" dedi James kollarını iki yana açarak. Albus omuz silkti. " Kapa çeneni." dedi kısaca.
" Ev-vet, kesinlikle çatallaşmış. Sivilce var mı peki?"
Albus James'e bir hamle yapmaya kalkıştı, Fred onu durdurdu. " James, sinirini bozma şu çocuğun!" dedi kollarında didinen kuzeninin hareket etmesini engellemeye çalışarak.
" Ve... İşte ergen atarı." dedi James. Nate asasını çıkarttı.
" Hepimize bir iyilik yapayım mı?" dedi ve asasını sallamasıyla beraber James'in sesi kesildi.
" Uyu artık." dedi Nate ona pijamalarını fırlatarak. James öfkeyle ağzını açıp kapadı, hâlâ sesi gelmiyordu.
***
Dexter, kafasının üzerinde bir baykuş olmasaydı daha huzurlu uyanabilirdi.
Korkudan kafasını kaldıramadı, yine de Nate dışında herkesin uyuduğunu tahmin edebiliyordu. Herkes uyanana kadar baykuş orada kalacaktı...
Baykuşun pençeleri kafasına hafifçe batıyordu. Neyse ki saçları kabarıktı, yoksa baykuşun bacaklarını daha çok hissedecekti.
" Hey, Fred!" diye fısıldadı Dexter çaresizce. " Fred, uyan!"
Fred yatağında ters döndü, yine de gözlerini açmadı. Dexter içinden bir küfür mırıldandı ve tek çarenin sesli bir biçimde arkadaşlarına seslenmek olduğuna karar verdi.
" Çocuklar- Uyanın!" dedi çatlak bir sesle. Sesi henüz açılmamıştı.
Albus derin bir nefes alıp yatağının öbür tarafına döndü, Fred biraz homurdandı, James ise kılını bile kıpırdatmadı.
" Dex?" diye seslendi hemen kapının hemen arkasından Nate. Ne fısıldıyor, ne de bağırıyordu. Sesi yumuşaktı.
" Nate, içeri gir! Kafamda bir baykuş var!"
Nate sorgulamadan içeriye girdi, kapıyı arkasından yavaşça kapattı.
" Sakın kıpırdama." dedi Nate. " Yoksa panikleyip gözlerini oyabilir." Rahatlattın... diye içinden geçirdi Dexter.
Nate tiz, melodik, yumuşak bir ıslık çaldı ve baykuş ona döndü. Birkaç saniye sonra havalandı, Nate'in omzuna tünedi.
" Bunu nasıl yaptın?" diye sordu Dexter. Etrafına bakındı, arkadaşları uyanmamışlardı sese rağmen.
Nate baykuşun gagasındaki mektubu aldı. " Anka Islığı. " dedi. " Anka Dili her yerde..."
Baykuşu okşamaya başladı. Baykuş kafasını huzur içinde Nate'in koluna sürtmeye başladı.
" Bu mektup Hogwarts'tan. Mr ya da Mrs Weasley'e vermeliyiz." dedi Nate mektubun zarfını incelerken. Dexter başını aşağı-yukarı salladı. " Uyanmalarını bekleyeceğiz yine de. Saat daha beş. Hem sen ne yapıyorsun böyle bu saatte?"
Nate omuz silikti. "Hazırlanıyorum işte... Hem erken kalkınca daha iyi oluyor, bütün gün sana kalıyor." dedi. " Sana bir uyutma büyüsü falan yapayım mı? Uykunun alamamışsın."
Dexter başını "olur" anlamında salladı ve arkasına yaslandı. Uykunun esiri olmadan önce hatırladığı tek şey Nate'in asasını havaya kaldırışıydı...
Her şey çok büyük, çok parlak. İnsanların ayakları kocaman, onlar tehlikeli. Ayakkabılardan uzak durmalı. Cilalı ve parlak ayakkabılar...
Orayı bulmalı... Belki de insanlar beni oraya götürür... Cilalı ayakkabıları izlemek yeter. Sadece onları takip et...
Yerler çok kaygan, pürüzsüz. Hafif nemli, biraz naftalin kokusu var.
Karşıda bir delik var! Geçebilir miyim? Geçerim, sanırım bir saat önce yediğim pizzayı sindirdim. Hah, geçtim.
Burada ayakkabı yok. Kocaman masalar ve koltuklar var. Hemen bir tanesine çıkmalı... Çok yüksekteler. Çıkamam. Yoksa çıkabilir miyim? Neyse, şimdi sırası değil. Sağımdaki raflara tırmanayım, oradan masaya atlarım...
Ay karnım acıdı masa çok sertmiş! Neyse, şu çekmeceye bakalım... Hay aksi, asa gerek... Kimlik belirleyen sistemler var...
Neyse, şu kağıtlara bir bakayım, önce büyümek gerek-
Dexter yatakta o kadar hızlı doğruldu ki, neredeyse boynunu sakatlayacaktı. O rüya (?) da neyin nesiydi öyle? Sanki... Sanki Dexter bir kemirgen falandı... Peki aradığı şey neydi? O oda kimindi?
Belki de hepsi Nate'in büyüsü yüzündendi...
Dexter uyanırken ses çıkartmış olmalıydı ki öbürleri de uyandı. Evdeki bazıları da uyanmış olmalıydı, mutfaktan sesler geliyordu.
" Ne var ya..." diye mırıldandı Fred uyku arasında, yüzü yastığa yapışıktı.
Dexter hızlıca giyindi, arkadaşlarını kaldırmayı bile düşünmeden aşağıya indi. O rüya gibi şeyi anlatmalıydı.
Bir dakika...
Rüyada ne görmüştü o? Bir hayvan mıydı... Tilki miydi... Yok ya, neler saçmalıyordu... Gereksiz bir şeydi her halde.
Upuzun kahvaltı masası binbir çeşit yemekle doluydu: Sebzeler, omletler, peynirler, kekler, börekler, çörekler...
" B-Ben öbürlerini uyandırayım mı?" diye sordu masayı kurmak için koşturan kalabalığa utangaç bir şekilde. Mrs Potter: "İyi olur, canım... Sağ ol..." dedi bir kâse reçeli masaya yerleştirirken. "Kahvaltı neredeyse hazır."
Dexter odaya geri döndü, Albus, James ve Fred'i teker teker uyandırdı ve üçüyle beraber aşağıya indi. Herkes masada onları bekliyordu.
" Nate'in bize verdiği mektupları getirsene, Angel." dedi Mr Weasley yorgun yorgun. Mrs Weasley ayağa kalkıp mektupları kocasına verdi, yerine geri oturdu. " Teşekkürler tatlım..." dedi Mr Weasley.
Fred ilgiyle babasının elindeki mektubu süzdü. " Ne diyorlar baba?" diye sordu. Mr Weasley oğluna baktı. " İşte, bu, Fred, cevabını almayacağın bir şey. Bize karışma ve omletini ye şimdi." dedi göz kırparak. Fred dudak büküp yemeğine döndü.
" Profesör McGonagall cevap yazmış... Kedi kadın..." dedi Mr Potter mektubu Mr Weasley'in omzunun arkasından gözleriyle hızlıca tararken. Albus kaşlarını çattı.
" Kedi Kadın mı?" diye sordu sesinde biraz merak kırıntısıyla. Mr Potter oğluna şaşkınlıkla baktı. "Bilmediğini söyleme bana... Hani McGonagall bir animagus ya... Kedi işte." Albus babasına boş boş baktı. " Cahilliğime cahillik katılıyor." dedi.
" Biz biliyorduk." dedi James ağzına bir parça sosis atarak. " Hotto ono Boyon Moroldok dordok."
" Şşşştt!" diye susturdu Mrs Potter en büyük çocuğunu. " Mektubu okumaya çalışıyoruz!"
Dexter sessizce kahvaltısını bitirmeye odaklandı. Büyükler, küçücük kağıt parçasının etrafına doluşmuşlardı.
" Merlin'in sakalı..." diye mırıldandı Ron Weasley. " Oraya gitmemiz gerekmez mi?"
Mrs Weasley, kocasına sert bir bakış attı. " Kesinlikle olmaz. Her şey çok belli olur. Onu sadece haritalardan izlemeliyiz." dedi.
Bir süre sonra Mrs Potter çocuklara döndü: "Haydi, siz de yukarıya çıkın artık. Biz büyükleri yalnız bırakın. Marş marş!"
Fred'in odası ter ve osuruk kokuyordu ( James ve yediği paket paket çikolatalar sağ olsun). Nate odaya girer girmez yüzünü buruşturdu, asasını havada salladı ve koku yok oldu.
Tam da o anda Dexter'ın aklına geldi... Nate on yedi yaşından küçükse nasıl okul dışında büyü yapabiliyordu?
" Nate," dedi Dexter arkadaşına başı hafif eğik bakarak. " Nasıl okul dışında büyü yapabiliyorsun?"
Nate kaşlarını havaya kaldırdı. " Bunu sormanı bekliyordum." dedi.
" Büyü kullandığın zaman kayıtlar Bakanlık'a gidiyor; ne yaptığın, ne zaman yaptığın, nerede yaptığın... Hepsi kayıt altında tutuluyor. Benim asam farklı. Geçmişi kaydedilmiyor. Asamda Anka Kuşu kılından Anka Kuşu gözyaşına kadar her şey var, bu yüzden çok güçlü."
" Peki neden herkes bu asadan almıyor?" diye sordu James, gözlüğünün camlarını tişörtüyle silerken. Nate omuz silkti. " Peki, kullanmayı dene de küle dönüş. Sadece ben kullanabilirim." dedi.
James kendini yatağına attı. " Çok fazla drama!"
Bir süre boş boş durdular. Sonra Fred hırkasını kaptı. " Buraya oturmaya mı geldiniz? Haydi, dışarıya çıkalım."
Isıran soğuk, Dexter'ın zaten hassas olan ellerini kızartıyordu. Rüzgâr önündeki her şeyi dövercesine esiyor, ürpertici bir ıslıkla sokak sokak İngiltere'yi geziyordu.
Weasley evinin biraz daha aşağısında, geniş bir parka gittiler. Yer yer topraktan yükselen kayın ağaçlarıyla ve ufak oturma alanlarıyla süslenmişti park.
" Vay canına... Bak şurada kimler var!" dedi Fred ileride bir yeri parmağıyla göstererek. Dexter kafasını kaldırdı, neredeyse oturduğu taş bloktan aşağıya düşecekti.
Lyvia...
Oradaydı işte, ağabeyiyle beraber bir şeyler atıştırıyor, rüzgârla beraber çilli yüzüne düşen kıvırcık, saman sarısı saçlarını omzunun arkasına atıyordu.
Bacak bacak üstüne atmış, ağabeyiyle beraber gülüyordu. Üzerindeki şık palto, deri botlarına kadar uzanıyordu.
" Lanet olsun..." diye mırıldandı Dexter. Kaçmak için ayağa kalktı; ancak ayağı, yerde kalmış bir kar birikintisi yüzünden kaydı.
Dexter geriye doğru düşerken Fred onu kolundan son anda kavradı, Dexter içinden küfür etti ve devasa arkadaşının arkasına saklanmaya çalıştı.
Lyvia sesleri duymuş olmalıydı ki o yöne baktı, Dexter nefes nefese arkadaşının arkasında saklanmaya devam etti.
" Ah, merhaba çocuklar!" diye seslendi Lyvia tatlı sesiyle. Dexter biraz daha küçüldü, her nefes verişinde havada asılı duran buharı izledi bir süre. Sonra da Lyvia'nın yaklaşan ayak sesini işitti.
" Siz de mi buralarda oturuyordunuz?" diye sordu Lyvia. " Şey, evet. Hemen şu yukarıdaki ev. Benim evimde kalıyoruz." dedi Fred. Lyvia, " Vay, güzel evmiş." dedi. Sonra bir sessizlik oldu. Dexter kafasını hafifçe yukarıya kaldırınca Lyvia ile yüz yüze geldi.
" Burada ne yapıyorsun?" dedi kıkırdayarak. Dexter dibine kadar kızardı. Cebinden çaktırmadan asasını çıkarttı.
" Aah- şey - şey asam... Yere düşmüştü de... O-Ona bakmak için yere eğildim ve-ve şimdi buldum!" diye kekeledi Dexter, bir yandan da zayıfça elindeki asayı havaya kaldırdı.
Aptal gibi konuşmuştu, aptal gibi... Kıza rezil olmuştu...
Lyvia gülümsedi ve elini uzattı: " Bulduğuna sevindim. Haydi, kalk!" dedi. Sesinde neşe asla eksik olmazdı.
Dexter ürkekçe elini ııza uzattı, Lyvia da onu nazikçe çekti. " T- Teşekkürler-r!" dedi Dexter aceleyle. Lyvia gözlerini kısıp daha da genişçe gülümsedi. " Ah, rica ederim!" dedi.
" Neyse, sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim, görüşürüz!" dedi ve uzaklaştı.
Dexter öylece kalakaldı. Az önce neler olmuştu? Onunla konuştu, kısmen de olsa el ele tutuştular... İkisinin elleri arasında sadece iki kumaş parçası vardı...
" Çok güzel felsefe ettin Dex." dedi James alayla. Dexter James'in kafasına sertçe vurdu.
" Kapa çeneni."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top